5 Ocak 2009 Pazartesi

SİTEM...(devam)


Bu kez, kara sürprizi geçen yıl bayram öncesi yaptı Tanrı....
O ana dair net olarak anımsadığım ilk duygu öfkeydi. Bu kadar onulmaz ve büyük bir olayı bana reva gördüğü için Tanrı'ya öfkeliydim.
Bu öfkemi dile getirdiğimde "Allah'a isyan etme evladım" diye sırtıma dokunup sıvazlayan geçkin teyzelerin beylik cümlelerini işittikçe öfkem geriledi biraz...
O'nun bir bildiği vardı. Kabul. Ama bana verdiği akıl, sezme gücü, tahlil yetisi bu gizemli "neden"i bilmeye hakkım olduğunu söylüyordu.
Adil miydi bu?
Acınızı öfkenizi dilediğinizce yaşayabilme lüksünden bile yoksun olduğunuzu görmenin acısı yarışıyor bazen asıl acınızla.
Sorgulamayan, didiklemeyen, sadece itaat eden kullar mı istiyor Tanrı? Hiç zannetmiyorum.
Üç kitabın üçünde de melekler böyle tarif edilir.
Nefsleri yoktur. Sadece kendilerine verilen görevi ifa ederler.
Sorgulamazlar, deşmezler. sadece yaparlar.
Ben melek değilim.
Olmakda istemezdim sanırım.
Korktuğum ya da ahirette başıma gelecekler için değil, içtenlikle sevdiğim Tanrı' yı kendime gücendirmemek için günahtan uzak dururum.
Ki bence samimi olan da budur.
Ve yine aynı samimiyetle, bana verdiği yetilerle soruyor sorguluyorum artık. NEDEN?
Bu kadar derin ıssızlıkları acıları hakedecek ne yapıyoruz?
ya da bu acının neresinde "HAYIR" var?