29 Ocak 2009 Perşembe

KADINLAR NEDEN ERKEKLERDEN ÜSTÜN...

Dogumdan ölüme kadar ögrenme süreci bitmiyor....Yaşadıkça ögrenmeye devam ediyoruz...
Büyütüldüğümüz aileyle başlayan bu macera, okullarda devam ediyor, sonrasında insan ilişkilerinde, mesleki rotamızda ......
Ama asıl önemli olan keskin gerçek şu ki, erkeklere hayatı öğreten hep kadınlar oluyor......
Doğru, ya da yanlış, mutlu ya da mutsuz ama kendilerinin çizdigini sandıkları haritaların meridyenlerini hep kadınlar yaratıyor aslında......
Annelerinin şevkatli sıcağından, bayrağı devralan ik sevgililerinin kokusuyla şekillenmeye başlayan hayatları, aslında hiçbir zaman sandıkları gibi kendilerine ait değil......

Kariyerlerini , ailevi gelenekselliklerini bahane ederek adım atmaya cesaret edemeyecekleri en ürkütücü aşklara,
ilişkilere akıl almaz bir pervasızlıkla cesaret edebilen yegane varlık yine kadınlardır.....
Erkeklerin en koparılmaz, en köklü savundukları gerekçelerin hepsini tek celsede elinin tersiyle iterek aşkını en mertçe sahiplenen tek yaradılmış, kadındır.....

Sevdiği kadını taciz eden adamı hastanelik etmek ya da canına kastetmek cesaret değil, erkeklerin obez egolarının önlenemez kompleksidir ......
Cesaret değil......
Orada kırılan, gururlarıdır, yaralaqnan ilkel erkeksi özbenlikleri. ...
Ama asla cesaret değildir......
Erkekler, “delikanlılık”, “erkek adam olmak”, “adam gibi adam olmak” gibi tanımlamalarla,
yapay sloganlarla can simitleri oluşturarak erkekliklerini hayat okyanusunda boğulmaktan kurtardıklarını zannederken,
kadınlar o okyanusa çırılçıplak atlayarak her riski göğüsleyecek kadar yüreklidirler....
Anne de olsa, eş de olsa, sadece sevgili de olsa bu koca yüreklilikleri değişmez…
Bu üstünlüklerimiz,
kimyasal, fizyonomik olarak da dehşete düşürücüdür aslında…
Bir erkeğin, tek silleyle bir kadını alaşağı edebiliyor olması sadece “ebat” ve “kas yoğunluğuyla” izah edilebilecek ilkel bir kıyaslamadan öteye gidemez.....


Asıl kıyaslama,
bir mide sancısında bile canlarından can koparılıyormuş gibi yakınan erkeklerle,
yepyeni bir hayatın oluşumunu içinde filizlendirip oluşturan kadının kıyaslamasıdır....
Erkekler, askerlikte geçen bir yılı aşkın süreci ömür boyu ahlanarak anlatırken,
biz kadınlar dokuz ay on günlük gebelik süreçlerini erkekler gibi ballandırmazlar.....
Eğer bu noktada fizyolojik üstünlük erkeklerde olsaydı,
Tanrı bu kadar özel ve kutsal bir seremoni için kadınları seçer miydi?.....
Erkeler her ne kadar aksini düşünerek kendilerini avutsa da, asla “seçen” taraf olmazlar......
Kadınlar erkekleri seçer......
Eğer bir kadın istemezse, tenine değmesi ütopyadan öte bir imkansızlıkken,
bir kadın bir erkegi seçtiğinde erkegin tercih haklarını tıpta adı konmamış bir anesteziyle gözlerinizden söker alır....:)



Dünyanın en iri penisine de sahip olsa, “becerilen” aslında hep erkektir.....
Erkeler sadece kadının vajinasına bir et parçasıyla kitlenirken,
kadın tenlerinde orman yangınları başlatarak saçlarının köklerinden, DNA’larına dek erkekleri becerir,
ama bir erkegin bunu idrak edebilmesi vakit alır.....
Çünkü erkegin orgazmı birkaç dakikayla özetlenirken,
kadının erkegi becerme ve orgazm süreci aylara, hatta yıllara yayılır....





Cehenneme yürüdükleri yollardaki arnavut kaldırımlarını da,
huzura yürüdükleri çimenli patikaları da kadınlar inşa ederler......
Erkekler, hayatınıa giren kadınlar neyse, o kadardır....
Kadınlarsa her ilişkiyle daha da zenginleşir ve çoğalırlar.....
Onları emziren annelerinin yerini gözlerinde, teninde en lezzetli günahları emziren kadınlar alır....
“Erkekler genelevi”ine ihtiyaçları yoktur kadınların, çünkü “Kadınlar” istediklerinde tüm erkekler “Geneldir”…....