21 Şubat 2009 Cumartesi

YANLIZ AMA GÜÇLÜ KADINLARIZ BİZ....

Akşam çökerken, karlı dagların arasından ilerleyen adam ıssız bir yamaca dayanmış bir ev görür.......
Eve yaklaştığında kapı açılır ve elinde tüfeğiyle, düşman bakışlı genç bir kadın belirir.......
- Hemen git buradan, der, yoksa ateş ederim.......

Adam yorgundur, açtır, uykusuzdur, yaralıdır........
Sadece o geceyi geçirecek bir yer aradığını,
kötü bir niyeti olmadığını anlatmaya çalışır ama kadın hep aynı cümleyi tekrarlamaktadır.......
- Hemen git buradan, yoksa ateş ederim.........

Kadının kararlı olduğunu gören adam çaresizce arkasını dönüp yürümeye başlar......

Kadın, ya adamın yıkılmak üzere olduğunu anlatan bitkin yürüyüşüne acıdığından ya da adamın gerçekten sığınmaktan başka bir niyeti olmadığını sezdiğinden arkasından seslenerek çağırır........

- Gel.......

Adamı eve alır.......

İçerde bir de bebek vardır.......

Yemek ısıtıp adama verir........

Sonra ona, alet edevatın durduğu soguk bir odada yer gösterir........

Adam o kadar yorgundur ki, bir yatağın olmamasına aldırmaz, yere bir battaniye serip yatar...........
Biraz sonra kapısı açılır ve geceliğiyle kadın gözükür..........

- İstersen, der, içerde yatabilirsin...........

Adam eşyalarını toplayıp içeri girer, kadının yatak odasında ne yapacağını bilemeden ayakta durur............
Kadın, adama bakar,

- Yanıma yatıp, başka bir şey yapmadan bana sarılır mısın?

Adam kadının yanına yatar, kadına sarılır.........
O halde birlikte uyurlar..........

Amerikan İç Savaşı'nda yaşanan dramları anlatan filmdeki birçok acı içinde galiba beni en çok etkileyen, kocası savaşa gittikten sonra o dağ başında yapayalnız yaşayan kadının o cümlesi oldu............

- Yanıma yatıp, başka bir şey yapmadan bana sarılır mısın?



Tanrı' nın ruhlarına üflediği farklı dogalar farklı karakterlerle hayatlarını sürdüren kadınlar....

Kimi güçlü kimi zayıf kimi kırılgankimi entrikacı...vs.vs.

Ama özünde herbirimizde sonsuz bi güç ve sabır vardır...

Her ne karakterde olursa olsun çoğunlugunun ne kadar onulmaz bir yalnızlık acısıyla, ne denli tuhaf gel-gitler yaşadıklarını göremez çogumuz.....

özünde çok güçlü görünen kadınların tek başına kaldıklarında nasıl bir koza içine girdigini düşündünüz mü hiç......

Yalnızlıklarını paylaşmak ya da deşifre etmeyi gururlarına sindiremeyen kadınların, yalnızlıkları hiçbirisinin ıssızlıgına benzemeyecek kadar çıglık çıglıga ve ürperticidir.....

Normal zamanda dimdik duran bir kadının sessizlige büründükten sonraki ruh rengini bilir misiniz?...........

Cenin misali dizlerini karınlarına çekerek nevresimlerine şevkat beklercesine nasıl sarıldıklarını göremezsiniz.........

Görmenizi de istemezler.......

Bu hallerini zayıflık ya da güçsüzlük gibi sıg sıfatlarla başlıklandırılmasını istemez çünkü....




Oysa bence en güçlü anlarındandır kadınların......

Herhangi bir erkegin gölgesine ya da bir dost kucağına degil, yine ve sadece kendilerine sıgınacak kadar güçlüdürler......

Halbuki yalnızlıkları ve yüreklerindeki öksüzlüklerini de tamlayabilmesi gerekmez mi hayatındaki özel kişilerin...

Nedense güçlerine karşın onların da kadın olduklarını unutur çogu...... ...

Sadece inandıkları ve daima görmek istedikleri o dimdik ikonayı isterler......

Satenlerin ardındaki tenin de duygularla ürpererek acıyabilecegini pek düşünmezler.....

Hem ruhları hem tenleri, duyguların ve dokunuşların binbir çeşidine açık ve duyarlı olan kadınlar hayatın içinde tek başlarına kaldıklarında, hissettikleri yalnızlık bir erkeginkinden çok daha yoğun ve derin olur......

Bilmezsiniz.......

Hayatında arkadaşları, ailesi, sevgilisi olsa da ne kadar yalnız olduklarını bilmezsiniz......

Deger verdiklerinin, canını yaktıgında o küçücük saka kuşu haline büründüklerini, acılarını bilmezsiniz.......

Ya da yalnızlıklarını, terkedişleri ne kadar agır yaşadıklarını.........

Dönüş yolunda yalnız kaldıkları zaman usul usul dökülen göz yaşlarını bilmezsiniz......

Çalınmayan bir piyano gibi dururlar hayatın içinde......

Geceleyin, gün boyu hangi kimlikle dolaşıyorlarsa o kimlikten soyunup yalnız bir kadın olduklarında, yataklarına yorgunca otururlar.......

"aslında en güçlü oldukları" hallerini gizlemekten yorgun,

büyük bir acıyla kalakalırlar......

Ve belki de bu ıssızlıgı sonlandıracak şu cümleyi telaffuza cesaret ettiklerinde degişecek hayatları;

- Yanıma yatıp, başka bir şey yapmadan bana sarılır mısın?

1 Şubat 2009 Pazar

KADER.......

Sarsılarak düşündüm.....
Hayatlarımızın akışını hiç de zannettiğimiz gibi kendi gücümüzle yönlendiremediğimiz o adaletsiz virajları düşündüm.....
Bize tercih hakkı konulmayan, sunulmayan, ve o "an" ın içine mengene gibi sıkışıp kalarak seçtiğimiz yolların aslında "ölümlerden ölüm beğenme" tadında tercihler olduğu,
kendi kaderimizi çizebilmek adına yollarımızı inşa etmemize 'tanrı' nın kimi zaman hiç izin vermediğini düşündüm.........
Öyle ürpertici anlar oluyor ki, ateşten mühürler gibi hayatınızın en keskin dönemecinde umutlarınızı ipotekleyiveriyor......
Duygularıyla, yüreğiyle yaşayanlardansanız, bu mühürle daha da sık rastgeliyorsunuz......
Vefa, incitmekten korkımak,
size adanan bir hayatın karşılığında nankör kalmamak adına geleceğinizin önüne yığılan tuğlaların örgülerini parçalayamadığınız anlar oluyor........
Her tercih, bir diğerini kaybediş.........
Ve hangisini kaybetmek istediğinize karar veremediğiniz, o kararı size verdirmeyen ilahi bir kumpasın ortasında buluveriyorsunuz kendinizi...........
Aradan yıllar geçip, kendi hayatınızı tekrar avuçlarınızda hissetmek istediğinizdeyse ödemeniz gereken diyetler akıl almaz derecede sarsıcı olabiliyor.......
Ben, şu sıra hayatımda bu diyeti ödüyorum örnekse.
İki ayrı kadını aynı tende, birbirine değdirmeden yaşatma zorunluluğu,
bunun yarattığı yorgunluk,
vefam ve tutkum arasındaki dalgakıranları her gün inşa etmek zorundayım.


Hem buralı,hem oralı olmaya çalışmak.....
İnsanı yiyip bitiren çelişkiler.......
Lanetler okunarak kurulan hayaller.......
Kim olmam gerekiyor ve kim olmak istiyorum çelişkisinde sorgulamak ..............
Çoktan bitti sandığım gücüm hala yerli yerinde duruyor.....
Evet yorgunum,hemde çok .......
Ağlıyorumm....
Aşka küfrediyorum...
Hayata ve ödediğine bizzat şahit olmak zorunda kaldığım bedele küfrediyorum...
Kilometrelere küfrediyorum......
Gecikilmiş zamana ve hayatın adaletsizliğine küfrediyorum......
Ateşte yürüyen kadınla vefayı sırtlayan kadını aynı tende yaşatabilmek ama birbirlerine değdirmemeyi becerebilmek.......
İşte bu benim ödemem gereken diyet........
Bana sorulmayan bir virajı dönmek zorunda bırakıldım.......
Ama ileride kimseye dertlenmeyecek kadar da sahipleneceğim günahlarımı.......
Hayat, umutlarımızı, sevinçlerimizi jartiyerine sıkıştırıp bizi alaşağı eden bir fahişeden farksız değil .....
Sanırım maharet, o jartiyere sıkıştırılacak olanları belirleyecek kadar yürekli olmakta yatıyor........
"Vicdan" denen şey ömrümüz boyunca hamallığını yaptığımız bir yığın tuğladan farksız.....diyordu Al PACINO "Şeytanın Avukatı"nda......
Haklıydı belki de........

KADINLARI ANLAMAK....

''Ben kadınları iyi tanırım" diyen bir erkek ya bunamıştır, ya da su katılmamış bir
aptaldır....
Kadınları ''anlayabilmek '' çözmek degildir...
"Kadın" adlı ufku olmayan labirenti çözen, çözmeyi becerebilen bir erkek olmadığından eminim.....
Kadın doğası gereği, asla bir erkek kadar "düz" değildir......
Kadın zihnen daha baskındır fakat bu üstünlüğü isteyerek erkeğe verir.....
Kadınlar cesaretli sabırlı ve direncilidir......
Kadın her alanda erkeklerden daha güçlüdür....
Erkeğinin gücü, kendisine ailesine veya partnerine huzur versin diye kadın bu gücünü ortaya koymaz.....
Erkeğini güçlü görmek, kendini daha kadın, dişi hissetmek içindir ve erkeğine değer hisssini vermektir.....
Kadın tek beden tek yürek ister......
Kadın 'ben üşüyorum' dediğinde,
bunun cevabının 'üstüne bir şey al,'
'istersen bir taksiye binelim,'
'eve geldik zaten'
türünden bir söz olmadığını, 'üşüyorum'
'üşüyorum' dediğinde kadının 'bana sarılsana' demek istediğini ve ona sarılmak gerektiğini öğrenmeleri neden bu kadar zor erkeklerin....
Sanırım binlerce yıl boyunca isteklerini açıkça söylemelerine izin verilmediği için 'gizli bir dil' geliştirmek zorunda kalmış kadınlar,
bu kadar basit bir şeyin erkekler tarafından niye anlaşılamadığınıda merak ediyoruz......
Sevgi ve şefkat eksikliğine hiç tahammül edemeyen,
bunların 'açıkça' söylenerek elde edilmesinin ise elde edilenin değerini düşüreceğine inanan biz kadınların niye isteklerini düpedüz söylemedikleri ise erkekler için hep bir sırdır.......
Duygularını göstermenin kadınlara özgü bir davranış olduğunu sanan erkekler, açıkça sevgilerini ve şefkatlerini göstermekte hep pinti davranırlar....
Onlar, bu duyguların gösterileceği tek yerin yatak odası olduğuna inanınırlar nedense....
Kapalı yerlerde yaşanması gereken 'mahrem' şeyler, kadınlar ise bunu hayatın her anında yaşanması gereken bir şey olduğunu düşünürler......

Erkeklerin kadınlardan bekledikleri,
kadınların 'üşümeleri' ya da 'acıkmaları' değil,
kendiilerinin yanında soğuğu ve açlığı hissetmeyecek kadar kendinden geçmiş bir aşka kapılmaları ve bu aşkı taleplerini dile getirmeyerek göstermeleridir......
Galiba o yüzden, erkeğin duygularını alabildiğine özgür bıraktığı aşkın ilk günleri geçtikten ve erkek yeniden erkekliğine döndüğünde, kadınlar 'üşümeye' başlarlar....
'Benim uykum geldi' dediğinde erkeğin onla beraber yatmamasını,
''üşüdüm'dediginde hırka uzatmasını 'düşmanca' bulmaya koyulurlar.....
Artık erkeğin her davranışı ince eleklerden geçirilip,
onun sözlerinde ve davranışlarında 'sevgisizlik' işaretleri tek tek saptanır........
Ve o gizli dil daha sık ortaya çıkar..........
Kendimizden yakınırız önce, 'çok şişmanladım,' 'çok yaşlandım,' 'çok çirkinleştim,' bunları söyledikten sonra erkeklerin ne söyleyeceklerine, ne yapacaklarına bakarız....
Büyük bir ilgi eksikliği olarak gözüken o anlayışsızlıkların, artık eskisi kadar beğenilmedigimizden ya da sevilmedigimizdenmi kaynaklandığını anlamaya çalışırız.....
Baştan savma verilecek her cevap öfkelendirir bizi.....



Ama erkekler genellikle baştan savarlar......
- Yoo, hiç de şişmanlamadın, iyisin, biraz kilo aldın belki ama önemli değil.......
Biz sinirlenmeye başlarız.....
- Sen beni eskisi kadar sevmiyorsun.
Bunun cevabı elbette, 'nerden çıkardın bunu, tabii ki seviyorum' değil,
sıkı bir sarılış ve iyi bir öpüşmedir.
Bir şeylerin yanlış gitmeye başladığını gören erkek ise, güzel bir hediye almanın ya da daha kestirmesi 'biraz para vermenin' zamanı geldiğini düşünür. erkek için sorunun tedavisi öpüşmede değil paradadır.....
Erkek, o düz vahşeti ve insafsızlığı ile 'ağlıyorsa biraz para ver,' çözümlemesini benimser......
Ama hediyelere ve paralara çabuk alışılırız,
sarılışların ve öpüşmelerin özlemi yeniden başlar.....
Biz 'üşürüz.'
Son bir iki deneme daha yaparız, bazen güzelliğimiz ve cinselliğimizle,
bazen sinirli çıkışmalarıyla,
erkeğe 'üşüdüğünde bize sarılınması gerektiğini' bir daha öğretmeye uğraşırız.......
Ama erkek hala hırka uzatıyorsa , o tehlikeli sapak yaklaştı demektir......